Okuma Sayısı: 2073
Kategori: GENEL KONULAR
Yorum Sayısı: 0
ORTA YAŞ BUNALIMI MI YOKSA DEPRESYON MU?
Yıllar ne de çabuk geçmiştir. Daha dün gibi hatırlanır okulun ilk günü, heyecanla hazırlanan okul çantaları. Sonra arkası gelmeyen sınavlar ardından acaba bitecek miydi gerçekten derken günler ayları aylar yılları kovalar ve öğrencilik biter. Çocukluk yıllarındaki hayallerdeki gibi olmasa da çalışma hayatı başlar. Tabi bu arada aşklarıda unutmak olmaz. İlk aşk son aşk derken evliliğe adım atılır ve ilk yılları geride kalmaya başlamıştır artık. Size muhtaç ve hayata dair birçok şeyi sizin gözlerinizden öğrenmeye çalışan birisi ile tanışırsınız, aslında anne olmak baba olmak ne demek ondan öğrenilir. Bazen kitaplar karıştırılır bazen de büyüklerin deneyimlerinden yararlanılır. Zaman hızla akarken Yıllar aylar gibi, aylar günler gibi, günler saatler gibi gelir geçer. Artık cümleler bizim zamanımızda diye başlar. Yaşama dair kararlar alırken daha bi özen gösterilmeye başlanır. Derken günün birinde her şey değişmiştir sanki. Yıllarca koşuşturmalar arasında insan aynaya bakmayı bile hatırlamazken bu sabah başkadır aynadaki bakışlar. Sorularla dolar çevre. Sanki eksik bir şeyler vardır. Yıllarca harcanan emeklerin karşılığı yetmemektedir adeta.. Acaba hata mı yapılmıştır yoksa gerçekten hiç birşeyin anlamı yok mudur? O neşeli günlere ne zaman veda edilmiştir hatırlamaya çalışılır. Sanki geçmişin mahkemesi kurulmuştur. Sanıkta, tanıkta hazırdır ama suç nedir peki? Hayatın gerçeğimiydi yoksa böyle yaşamak? Sonsuza böyle mi gidiliyordu? Her şey yerli yerindeyken bu şükürsüz hale ne gerek var eleştirileri tırmalarken kulaklarınızı daha da bunalırsınız. Buda geçer takma derken dostlarınızın çektiğiniz ızdırap hakkında hiçbir fikri yoktur. Sizi anlamayan bir dünyada var olmak ne kadarda zordur.
Konumuza tekrar dönersek gün içerisindeki sıkılmalarımızın kökenini anlamak orta yaş dönemdeki bunalımı anlamlandırmamızı kolaylaştıracaktır. Sıkılmak, bunalmak birçoğumuzun kullandığı kelimelerdir asılında. Enerjimizin olduğu ve pek birşey yapamadığımız kısaca bu enerjiyi kullanamadığımız günlerde sıkılırız ya da bunalırız. Aslında yoğun çalışma tempolarının olduğu günlerden daha fazla bir yorgunluk olur üzerimizde. Bir şey yapmadan, çalışmadan nasıl yorulur ki insan!
Yaradılış özelliği olarak insanoğlunun her birey için farklı düzeylerde yaşamsal enerjisi mevcuttur. İşin özü ilişki kurmayı, konuşmayı, yürümeyi, sosyal kuralları, hobileri ya da sanatı kısacası bizde olan ne varsa ne öğrenmiş isek ve ne yapıyorsak bu enerji sayesinde olmaktadır. Bu enerji motivasyonu bizim yaşamımıza yön verir. Çocukluk ve ergenlik yıllarındaki öğrenmeye harcanan enerji, okul yıllarında derslere harcanılan güç, meslek seçimi ve kariyer için gösterilen çaba, evliliğin motivasyonu ve kazanılan yeni kimliklere alışma süreci bu enerjinin bir ürünüdür. Yine var olan bu yaşamsal enerjinin kullanılması psikolojik sağlamlık için çok önemlidir. Orta yaş döneminde yaşamın ilk yıllarındaki hedefler amaçlar vs. gerçekleştiğinden açığa çıkan bu enerji yeni hedeflere kanalize olmadığında ve yönlendirilemediğinde sorunlar yaşanmasına neden olur. Kişi kendi iç dünyasına yönelerek bir durgunluk dönemine girer. Çünkü bu varoluşsal enerji bitmemektedir.
Yaşamı boyunca insan birçok alanda gelişim gösterir. Yaşamsal enerjinin çoğunluğu yaşamın ilk döneminde fiziksel maddesel gelişime kullanılırken bu motivasyon ikinci dönemde ruhsal ve manevi gelişimde kullanılmaya ihtiyaç duyar. Unutmamalı ki fiziksel ve ruhsal bir bütün olan bireyin psikolojik sağlamlığını koruyabilmesi bu gelişimlerin önünün kesilmemesine bağlıdır. Edinilen hobiler, sanatsal uğraşılar, duygusal yatırımlar ve hayatın anlamının sorgulanma çabaları bu enerjinin kullanımının bir yansımasıdır. Yaşamsal enerjinin büyüklüğü göz önüne alındığında bu gelişim alanına yönelik etkinlik ve uğraşılar çeşitlendiği ve ilerletildiği sürece psikolojik sağlamlık korunacaktır. Amaç kesinlikle çok sayıda uğraşa sahip olmak değildir. Önemli olan gelişimin bu döneminde yaptıklarımızın bize nasıl yansıdığı, hayatımıza ne gibi katkıları olduğudur. Aksi taktirde aşırı bireyselleşmeden kaynaklanacak olan ve etkisinin ilk görüleceği yer olan ailevi – sosyal alanlardaki sorunlar artacaktır.
Herkeste olmamakla beraber çağımızda orta yaş bunalımı dediğimiz durum pekte azımsanmayacak düzeydedir. Teknoloji çağı olarak adlandırdığımız bu dönemde, sosyal ilişkilerin zayıfladığı, insanların daha az paylaşımda bulunduğu, gerçekliğin yokluğundan şikayet edenlerin zamanının çoğunluğunu sanal yaşamayı tercih ettiği belki de en önemlilerinden birisi kitapların kokusunun unutulduğu bir dünya da yaşıyoruz. Hiçbir şeyden keyif alamama, sürekli bir bunalma hali, birşeylerin eksik olduğu düşünceleri ortaya çıkmaya başlayınca araştırmalar da artmaya başlar. Yoksa bunun adı depresyon mudur! Bir umut ilaç kullanmaya başlanır. Bazen çok tehlikeli olsa da bir psikiyatr kontrolüne bile gerek duyulmaz ne yazıkki. Çünkü arkadaşınız depresyonunu bu ilaçla atlatmıştır. Sizde neden olmasın! Nede olsa şikâyetleriniz depresyona uygundur. Özelikle son dönemlerde yapılan çok büyük bir hata olan bu durumda kişiler kendilerine hastalık etiketini yapıştırırlar ve kendi kendilerine tedavi olmaya çalışırlar. Ne yazıkki farkında olmadan kendilerine telafisi olmayan ya da telafisi çok zor zararlar verirler. Birey olarak yapılması gereken tek şey var; oda yaşamaktır. Eğer bir tanı konulması gerekiyorsa bunu uzmanlara bırakmak en doğrusudur.
Kendimizi tanırsak ve sahip olduğumuz enerjimizin farkında olursak attığımız adımlar daha sağlıklı olacaktır. İhtiyacımız olanı bilirsek hedefimizi de tespit etmişizdir. Unutmayalım ki varoluş sebeplerimizden birtaneside üretkenliktir. Yaşamın her dönemi bize gelişim için fırsatlar sunar.
Özetle orta yaş dönemindeki yaşanan bunalım aslında o kadarda kötü değildir. İnsanoğlunun kompleks yapısındaki bir gelişim ihtiyacının habercisidir adeta. Bunu bir hastalık olarak görmektense başlarda biraz can sıkıcı gibi gözükse de farklı bir gelişim basamağının ihtiyacından doğan hâl olarak bakmak daha uygun olur. Tabi bu hâli yaşamadan da bu gelişime yönelinebileceğini unutmamakta fayda var.
Her insanın geleceği gizemini korumakla beraber çok güzel keşifler özelliklede kendi iç dünyamıza ait olanlar keyiflidir. Çok çalışmak değil fiziksel ve ruhsal bir bütün olarak gelişim olmalı hedefimiz.
Mehmet Fatih Şiraz
Yorum Yaz